9 Mayıs 2014 Cuma

           

                                        MASAL DEĞİL (Kİ) BUNLAR
     
       

     Dışarıda kar yağıyordu. Yeryüzü beyaza bürünmüştü. Zebuner sıcak yatağında, pencereden sessiz bir şekilde yağan karı seyrediyordu. Annesi elinde bir kitap ile odasına girerken yine heyecanlıydı. Çünkü annesi bunu genellikle yapardı. Elinde ki kitap ile yanına gelip ona hikâyeler masallar anlatırdı. Her biri çok hoşuna giderdi. Annesi yatağının yanına gelip koltuğa otururken, o tekrar pencereden bakmaya başladı. Annesi de Zebuner'in başını okşayarak hikâyesini anlatmaya başladı.

     Bir gün bir peygamber varmış. Öyle bir peygambermiş ki, Bütün âlemler o'nun hürmetine yaratılmış. Öyle güzel ahlaka sahipmiş ki, herkes onu sever, saygı duyarmış. Bütün dediklerini eksiksiz yaparlarmış o ne dese doğruymuş, çünkü asla yalan söylemezmiş. Hatta bu yüzden isminin yanında "Emin" de derlermiş. O herkesin her şeyin hayatına yaşantısına örnekmiş. Sadece ahiret için değil sağlık ve ilim içinde onun dedikleri çok değerliymiş. Ayakta yemek ve içmeyi tasvip etmemiş. Kadınlar ve erkeklerin mesafeli olmasını istemiş. Kadınların yalnız başına yolculuğa çıkmamalarını istemiş. Kadınlara hiç kimsenin vermediği kadar değer vermiş ve verilmesini emretmiş. Kimsenin kimseye kin duymamasını istemiş. Çocuklarına kimsenin olmadığı kadar merhametli ve sabırlı olmuş ve öyle olunmasını istemiş. Bunlar gibi birçok şeyi yapmış ve tavsiye etmiş. Çok geçmemiş ki bütün insanlar arasında güven, hoşgörü ve huzur olmuş. Çünkü istediği her şey ama her şey nefsi için değil insanların huzuru sağlığı ve güveni içinmiş.

    Ama yıllar ve asırlar geçmiş. O güzel peygamberi bilen seven insanlar olmasına rağmen dediklerine emirlerine hep bahaneler bulunmuş. Onu seviyorum diyenler bile onun dediklerini yapmaz, uygulamaz olmuşlar. Nefisleri onları kandırır, oyalar olmuş.

    Kadınlar ve erkekler mesafesini koruyamamış, helal haram demeden yakınlaşmışlar. Nefislerine hoş geldikçe bahanelerde üretir olmuşlar. "Ama para. Ama ilim. Ama iş. Ama yemek" der olmuşlar, bu yakınlaşmalara. Hep bahaneleri olmuş mutlaka. Kadınlar meta olarak görülüp, özgürlük adına zorluklarla baş başa bırakılmışlar. Mahremsiz yolculuk yapılmaya başlanmış ama tabi ki nefsin bahanesi hazırmış çünkü artık o çağda değillermiş. Otobüsler, trenler, uçaklar varmış. Her yerde güvenlikler varmış. Ama O, bu yolculuğu istemezken de güvenlik varmış kafilelerde. Hem de aslan gibi sahabeler tarafından. Kin duyulmaya başlanmış çünkü kimse kimseyi kardeşi görmez olmuş. Bu yüzden de, bu devirde kimseye güvenilir mi? denilmeye başlanmış.

    Zebuner bir türlü anlam verememiş ve Annesine merakla bakarak, "Anne peki insan çok sevdiği güvendiği kişinin dediklerini neden yapmaz? Bahaneler sunarlar ki?" dedi ve ekledi "Hem onların arasında hiç mi onun dediklerini yapan olmamış?"

    Annesi : Elbet var. İnsan nefsine uyar ve daha sonra uyanmaz ve temkinli olmazsa söyleyen en sevdiği bile olsa duymayabilir. Daha devamıda var hikayenin;

    - Çocuklara sabır gösterilemez olmuş. Ellerine teknolojik son moda aletler. önlerine ise dünyayı ayaklarına getiren kara kutu teknolojiler, uyuşturucu ve susturucu olarak konulmuş adeta. Ama bahaneler hazırmış. Çalışılması para, getirilmesi gerekiyormuş. Anne ve baba sadece para getirdikleri için yorgunlarmış. Hem zamane çocukları da o çağlarda ki gibi değillermiş zaten. Büyüklerine saygıları yokmuş. Dünya böyle olunca huzur, güven, hoşgörü ve sağlıklar da yok olmuş.

    Zebuner, Annesini dinlerken arada yine kar yağışının sessizliğine bakmaya devam ediyordu. Annesine soracağı daha bir çok şey vardı.

    Bu yapılması gerekenler, hatırlatıldığında ne yapıyorlar tekrar düzeliyorlar mı?

    Annesi: Bunlar elbet söyleniyor ama buna da bir kılıf buluyor nefis. "O peygamberdi biz öyle değiliz ki nasıl yapalım. " dermişler.

    Ama yapanlar olmuş değil mi peygamber olmadığı halde?

    Annesi: Evet, Elbette olmuş. ama bu sefer de "Ancak Her şeyi yapamayız ki zaten nasıl yapalım." demişler. Dur hatta sen sormadan ben söyleyeyim. " Böyle, her şeyi de yapamayız zaten gibi düşünülürse hiçbir şey yapılamaz zaten. Tarihde de bunları uygulayanlar olmuşlar ve hala da yapılabiliyor. " deyince de. "Ama o çağ başka bu çağ başka o devirde yaşamıyoruz ki" demişler bu sefer de.

    Zebuner, İyi ama o peygamberin(s.a.v) getirdiği kurallar ve uygulamalar dünyanın sonuna kadar geçerli bunu unutmuşlar. diye söylendi.

    Annesi tebessüm ile yanında sürekli getirdiği kitabı aldı oturduğu koltuktan kalkıp Zebuner'in başını okşayarak "hayırlı geceler" diledi.

    Annesi odadan çıkmak üzereyken Zebuner: Anne o yanında getirdiğin kitap ne? Sürekli yanında taşıyorsun. Getiriyorsun ama ona bakarak hiç birşey anlatmıyorsun. diye sordu.

    Annesi her zaman ki sıcak tebessümü ile "Kur'an-ı Kerim" dedi.


Fevzi H. AKTAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder